Hayatımda dedektif veya bilimkurgu romanları okumadım, Harry Potter gibi filmleri seyretmedim. Hiçbir zaman ilgimi çekmedi.
Huzura gittiğim bir tatilde okunacak kitap ve dergiler bittiğinde, kaldığımız otelin resepsiyonundaki kitaplıklara bir göz attım. "The Good Husband of Zebra Drive" isimli bir kitap kapağındaki renkli soyut resmi ile dikkatimi çekti. Arkasını çevirdim, konusuna bakmak icin.. “Botswana'da..” diye baslayan bir cümle görür görmez ilgimi çekti, ne de olsa hep bir Afrika seyahati yapma hayalim vardır diye..
Nitekim bir dedektif romanı çıktı karsıma, ancak Botswana, Botswana’lılar, oradaki hayat, kadınlar ve erkekler, genel hiyerarşi o kadar güzel bir dille anlatılmışki, hikayenin konusu bir yana, ben ve Afrikam bir yana, bir günden kısa sürede bitiverdi kitap..
Simdi düsünüyorum, hayatta her konuda olduğu gibi, bu kitabın da arkasındaki yorumları detayli okuyup, bir dedektif romanı olduğunu anlamıs olsaydım, ne olursa olsun önyargı ile yaklaşıp kitabı bırakacaktım. Önyargıların insanın kendi icinde nasıl eksikliklere neden oldugunun bir kanıtıdır bu.. Hayatta her konuya, her insana veya herhangi "yeni" bir şeye yaklasırken "önyargısız" olmaya cok özen gösteriyorum.. 30 sene eminim ki bu önyargılar yüzünden ne kadar çok şey kaçırmısımdır kim bilir...
Peki bu önyargıların olmasının nedeni kültürümüzmü? Büyütülme şeklimizmi? Eğitimimizmi? Çevremizmi? Kendini beğenmişlik mi? Bence tek bir cevap vermek zor, hepsi bir faktör ve belki daha birçok faktör daha var. Ama insan ayaklari yere basar olur, herseye açık gonül ve sevgiyle yaklasırsa hem hayatta daha az sey kaçırır, hem de, basta kendiyle olmak uzere, hayatini cok daha barışcıl sürdürür..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder