6 Ekim 2010 Çarşamba

Biz Kadinlar...




Kendi ayaklari uzerinde durabilmek… Bu eminim yalnizca her kadinin degil, her insanin kendi icin soyleyebilecegi en guzel sozlerden biri olsa gerek. 
Yanlis bir anlasma var ancak;  bence bu ana olarak “ekonomik gucum kendime yeterli/kendi imkanlarimi kendim saglayabiliyorum” anlaminda kullanilan bir deyis, halbuki bana gore “ekonomik gucten”  cok daha icerikli bir manasi var.  Kendi ayaklari uzerinde durabilen insan, kendi kendine yeten, kendinden emin, becerikli, islerini gorebilen, baska birisine prensip olarak ihtiyac duymadan hayatini surdurebilecek niteliklere sahip kisi demektir.   
Ve bu tanima gore, hepimiz insan oldugumuz ve belli bir iletisim ve paylasima duygusal acidan ihtiyacimiz oldugu icin,  tek basina mutlu mesut yasayan – kendi ayaklari uzerinde duran – insan sayisi oldukca azdir.

Peki bu deyis niye en cok kadinlar icin kullanilir veya kadinlar kendileri icin soyler?  Neden yeni-universite-mezunu genc erkekler disindaki erkekler icin sikca kullanilmaz?

Bir kadina “sen kendi ayaklari uzerinde durabilen bir insansin” dendiginde kisi kendini cok iyi hisseder.   Ne de olsa annelerinin anlattiklarini dinlemis, hazmetmis, dusunmus, tartmis, ve uygulamistir.  Benim ve yasitlarimin anneleri, “feminist” olduklarini soylemelerine ragmen, bunu minimum uygulamaya koyabilmis, hep bir ikilemde kalmis annelerdir genelde.   Hem “anne”, hem “es” rolleri ile hayatlarina koyulup, diger taraftan “is kadini”  olmak veya “evdeki rollerin disinda bir role” sahip olabilmek icin mucadele vermis.  Basaranlar az.  Kendilerini “ev” disindaki dunyada tatmin edememis olmalarindan olsa gerek ki,  cocuklarina (ozellikle de kiz cocuklari var ise onlara) “aman kizim sen oku, et, yap, becer, basar, kendi ayaklarin uzerinde dur”  diyerek kendilerine gore dogru yolu gostermeye calismislardir.

Herseyi kendi basina yapabilmek her ne kadar insana guzel bir ozguven verse de, “kadinsal” gudulere aykiri bir tarafi da var.  Kadinlar ayni zamanda korunmak, sevilmek, simartilmak, pohpohlanmak, servis edilmek, zaman zaman ayni kucuk bir cocuk gibi hissettirilmek isterler.  Ruhlarinin oksanmasi onlari besler.  Ama bu hayat sartlarinda, her ikisini beraber goturen bir kadin olmak neredeyse imkansiz.  Ya kadinlar olarak, kendimizi oldukca aptal yerine koyup “ah onu yapamam, bunu edemem, sen daha iyi yaparsin, sen en iyisini bilirsin” diyerek zoraki de olsa ruhumuzu oksattiracagiz,  ya da becerikli olup, her isin pesinden kosturup, her isi elimizden gelenin en iyi sekliyle yapip susup oturacagiz.  Yapilan isler her ne kadar bir beklenti ile yapilmasa da, ufak bir takdir bile ruhumuzu oksar biz kadinlarin…  Ancak bizim kendimizi “akilli” zannettigimiz ikinci senaryoda, hem takdir gorulmuyor, hem de zaten her isi kendimiz yapabiliyor oldugumuz ve cok becerikli oldugumuz icin, birak simartilmayi, uzerine daha da cok is isteniyor, ve sonuc olarak surekli kosarak gecen bir hayatin icinde buluyoruz kendimizi.  Bu kendini “akilli” zannedip aslinda cok akilli olmayan kadinlar, maalesef yorulmaya, somurulmeye, ve bir mukemmelliyetcilige itilmeye mahkumdur.

Peki hangi kadin olmayi tercih ederdiniz?  Aslinda kendini “aptal” yerine koyan “akilli” kadin mi?  Yoksa “akilli” yerine koyan “aptal” kadinmi?  Birinde kisisel tatmin, digerinde ruhsal tatmin.   Ben her ikisini de istiyorum arkadas, ben bir kadinim, hem duygusal - hem hirsli - hem becerikli - hem de mini mini bir kedi…